Veli Katılımı Yetenek Sizsiniz....

16 Ocak 2012



Okul öncesi eğitim sürecinde velilerin sınıf içerisindeki faaliyetlere katılımı oldukça önemlidir.Bu yol ile veliler sınıf içerisindeki eğitim sürecine katıldıkları gibi,okul öncesi eğitiminin önemini ve çocuğun öğrenme özellikleri hakkında uygulamaya yönelik bilgi sahibi de olurlar.Bu açıdan bakıldığında eğer mümkünse 1. ve 2. dönem birer kere olmak üzere veli sınıfa davet edilir.Becerileri ve yaptırmak istedikleri şeyler doğrultusunda sınıfta, eğitime etkin katılımda bulunurlar.

Bizde birkaç haftadır bu çalışmalar üzerine yoğunlaşmış durumdayız.Velilerim gerek kendileri tasarlayarak gerekse bana danışarak birtakım faaliyet ve çalışmalar yapmaya başladı sınıfta.Fakat ne yazık ki çalışmalarımız,amacı doğrultusunda ilerlemek yerine bir yetenek şovu haline dönüştü.Tarihte ve günümüzde de birçok insanda görebileceğimiz,diğerlerinden üstün olma hırsının, küçük bir örneğini yaşıyoruz okulda.Velilerim bu faaliyet şovuna o kadar kendilerini kaptırdılar ki durum birbiri ile küsme,birbirinin faaliyetini küçümseme boyutuna ulaştı.Benim öğrencilerimden bile daha çocukça davrandıklarını söylesem yeridir.Hal böyle olunca bir kez daha anladım veli eğitiminin ne kadar önemli olduğunu.Keşke rehber öğretmenlerimiz bu konuda daha özverili olsa.Sadece problem durumunda müdahale değilde önleyici önlemler içinde çalışmalar yapsalar.Herkes yapmıyor demiyorum,yapanlar tabi ki var.Fakat kendi rehber öğretmeni olmadığı bir okulda böyle bir çalışma olsa da iyi bir verim beklenemez.Haftanın bir günü geldiği bir okulda görevlendirmeli çalışan  rehber öğretmen ne öğrenci profilini ne de veli profilini tanıyabilir.
Bu arada kendimde seminer çalışmaları yapmadım değil.Fakat insanoğlu bir şeyi uzmanından  öğrenmek ister.Benim söylediklerim onların bir kulağından girdi, ötekinden çıktı....



İnsanın her yaşta eğitimi oldukça önemli.Yaşam boyu formal olsun informal olsun öğrenmeler içerisindeyiz.Hırs kontrol altındaysa bir takım başarıları getirebilir.Fakat kontrolü kaybedilmiş bir hırs insanlıktan da çıkarabilir.

***Gerilime Yol Açan Çalışmalardan Örnekler***



Kaynaştırma Üzerine

13 Aralık 2011



Her yıl gerçekleşen doğumlarla birlikte ülkemizde de özel eğitime duyulan ihtiyaç artmaktadır.Çünkü her yıl engelli çocuklarında sayısı artmaktadır.Durum böyle olunca kaynaştırmaya verilen öğrenci sayısı da artmaktadır.Peki nedir kaynaştırma; özel eğitime ihtiyaç duyan bireylerin akranları ile, eğitim ve öğretimini bütün kademelerde sürdürülmesine dayanan destek sistemidir.Okulöncesinde ise daha çok çocuğun akranları ile sosyalleşmesini sağlamak, normal öğrencilerinde engelli bireylerinde varlığını kabul etmelerini sağlayıp birlikte iletişim kurmalarına yardımcı olmaktır.

Hangi öğrencilerin kaynaştırma alacağına ise RAM(Rehberlik Araştırma Merkezi) karar vermektedir.Peki ülkemizde bulunan Ramlar ne kadar doğru karar verebilmektedir? bu da tartışma konusudur.Geçen yıl sınıfımda iki tane kaynaştırma öğrencisi vardı.Bir tanesi down sendromlu diğeri ise otizmli.Sınıf mevcudum ise 20 kişiydi.Okulöncesi eğitim kurumları yönetmeliğine göre bir sınıfta iki tane engelli öğrenci varsa eğer sınıf mevcudunun 10 kişiye düşürülmesi gerektiği yazılıdır.Bunu müdürüme kibar bir dille izah ettiğim zaman beni duymazlıktan geliyorsa yönetmelik niçin vardır.Haydi bende es geçtim bu durumu müdürüme özel eğitim okullarında dahi otizmli bir öğrenci ile down sendromlu bir öğrencinin ayrı sınıflarda eğitim gördüklerini anlattığım zamanda anlamayı reddetmiştir.Neden mi çünkü müdürüm down sendromu ile otizm arasındaki farkı bilmemektedir.Ben müdürüme alternatif çözümlerde getirdim komşu okulun özel eğitim sınıfı olduğunu öğrencilerden birini oraya yönlendirebileceğimizi anlattım fakat yine ters bir dönüt aldım.

İşin daha ilginç yanı otizmli öğrencim orta düzey bir zihinsel engelliydi.Hal böyleyken haftanın bir günü özel eğitime giderken (o da benim dersimden sonra) beş günü benim sınıfıma geliyordu.Artı otizmli öğrencilerde zaman zaman ısırma vb. saldırganlık özellikleri gözlemlenir.Benim öğrencimde de bu durum vardı.Derslerimi işlerken ne kadar zorlandığımı sınıfta adeta üçe bölündüğümü söylemek mümkün.Çünkü down sendromlu öğrencimle ayrı,otizmli öğrencim ile ayrı , diğer öğrencilerimle ayrı ilgilenmem gerekiyordu.Peki bu durum diğer öğrencilerin eğitim hakkını gasp etmek olmuyor mu?

Ben sınıflarda bir tane olmasına kesinlikle bir şey demiyorum.Bu senede bir tane down sendromlu öğrencim var.Bireysel Eğitim Planı uyguluyorum.Fakat iki tane birden olması hem öğretmene hem de diğer öğrenciler için olumsuzluk yaratıyor sınıfta.Bunları yazarken benim vicdansız olarak düşünebilirsiniz.Onlarında eğitim hakkı olduğunu tabiki biliyorum hatta bizzat kendi hayatımda da yaşıyorum çünkü kardeşlerimden biri özel eğitim okuluna gidiyor.

Müdürümün bana "Yönetmelik falan dinlemem bu okulun amiri benim, ben ne dersem o olur.." dediğini duydum.Anladım ki yönetmelikler siz haklıyken işe yaramıyor,karşınızdaki haklı iken kullanılıyor.

Emile'den Notlar 1

29 Kasım 2011
"Bitkiler tarımla, insanlar eğitimle yetiştirilir.İnsan büyük ve güçlü doğsaydı,boyunun ve gücünün, bunları kullanmayı öğreninceye kadar ona bir yararı olmazdı.Bunlar, başkalarının ona yardım etmeyi düşünmesini engelleyerek, onun için zararlı olurlardı ve o, kendi kendine bırakılmış olarak, gereksinimlerini öğrenmeden önce sefaletten ölürdü.Çocukluk durumundan yakınılıyor; ama eğer insan çocuk olarak yaşama başlamasaydı, insan ırkı yok olurdu."

"Ana babanın eğiliminden önce, doğa onu insan olarak yaşamaya çağırır.Yaşamak benim ona öğretmek istediğim meslektir.Benim elimden çıktığında eminim ki ne yargıç ne asker ne de papaz olacaktır; önce insan olacaktır: Bir insanın olması gereken şey olmayı bilecek, hem de gerektiğinde kim olursa olsun fark etmeyecektir, insan olmasını bilecektir, varsın felek onun mevkisini değiştire dursun, o daima kendi yerinde olacaktır.

Bizim asıl inceleme konumuz insanlık durumudur.İçimizde bu yaşamın iyiliklerine ve kötülüklerine katlanmayı bilen kişi bana göre en iyi yetiştirilmiş kişidir."

"Herkes yalnızca çocuğunu korumayı düşünüyor; bu yeterli değil; ona adam olunca kendisini korumasını yazgının darbelerine dayanmasını, zenginliği ve yoksulluğu hiçe saymasını, gerekiyorsa İzlanda'nın buzları içinde ya da Malta'nın yakıcı kayalarının üstünde yaşamasını öğretmelidir.Ölmemesi için önlemler almanız boşunadır, yine de ölmesi gerekecektir; hem ölümü uyguladığınız bakıma bağlı olmasa da, bu bakım yanlış anlaşılacaktır.Önemli olan onun ölümünü engellemek değil, onu yaşatmaktır.Yaşamak solumak değil, davranmaktır; organlarımızı, duygularımızı, yetilerimizi, bizi varlığımızın bilincine vardıran kendimizin tüm parçalarını kullanmaktır.En çok yaşamış olan insan en çok yıl saymış olan değil, yaşamı en çok hissetmiş olandır.Yüz yaşında kendini gömdürüpte, daha doğar doğmaz ölmüş olanlar vardır.Hiç olmazsa o zamana kadar yaşamış olsaydı, kazancı gençliğinde mezara girmek olurdu."

"Uygar insan kölelik içinde doğar, yaşar ve ölür.Doğuşunda bir kundak içinde dirilir; öldüğünde bir tabutun içinde çivilenir; insan şeklini koruduğu sürece, kurumlarımız tarafından zincirlenir."

Jean Jacques Rousseau-Emile

Tek Resimle Çok Şey

28 Kasım 2011

24 Kasımdan Geriye

25 Kasım 2011
Öğretmenler gününü geride bıraktıktan sonra içimde öğretmenlik yemini edemememin burukluğunu yaşıyorum.Bu konu hakkında şube müdürlerimizden birini arayıp görüşmüştüm."Her öğretmen resmi törende yemin edecek diye bir kaide yok belli kriterdekiler oraya çağrılıyor" dedi.Acaba onlarda var olan bende var olmayan kriterler neler diye çok düşündüm.Bugün yeminini edecek öğretmen olarak değilde izleyici öğretmen olarak törene katıldım.Otuz tane öğretmen katılmıştı törene her ilçe kendi bünyesinde yaptığına göre yemin törenini benimde katılmama engel olan kişi sayısı değildi diye düşünüyorum.Bir de kızdığım nokta şuydu; müdürüm milli eğitim müdürlüğünü aradığı zaman dedikleri şey "bir bayrak açıp yeminini ettiriverin öğretmeninizin" bu lafları da oldukça canımı sıktı.Bugün birçok sınıf arkadaşım yeminini etmişken ben edemediğim gibi resimlerine bakmakla yetindim.

Tören her zamanki gibi müzik öğretmenlerimizin konseri ile başladı.Ama şunu fark ettim öğretmenin öğretmene bile saygısının olmadığı bir toplumda yaşıyoruz.Müdür beyle katıldığım törende , müdürümün ilk söylediği şey "kapıya yakın yerlere otur kaçmamız kolay olsun" demesiydi.Sonra bunu sadece kendi müdürümden değil diğer öğretmen ve idarecilerden de duymamda oldukça ilginçti.İkinci saygısızlıksa hiç kimsenin telefonunun sesini kısmaması.Tören boyunca sürekli telefonlar çaldı.Telefonla konuşanlar oldu.Anlayacağınız hiç hoş bir durum değildi.Bir de böyle insanların ülkemizin aydın kesimi (olarak geçinen) olduğunu düşünün durum içler acısı değil mi? Neyse sanırım ben bugün birazcık karamsarım ve çok eleştirel bakıyorum herşeye.Daha söyleyecek çok şeyim var ama tutuyorum kendimi....İyisimi ben bildiğim gibi öğrencilerimi aydınlatmaya devam edeyim...Zaten yeminimi gönülden etmişim ben, önemli olanda bu değil mi?

Gerçek Öğretmenlik

24 Kasım 2011
Anasınıfında birçoğumuz öğretmeninin "Büyüyünce ne olmayı düşünüyorsun?" sorusu ile karşı karşıya kalmıştır.Anasınıfında olmasa bile eminim ilköğretim yıllarında hemen hemen her sene sorulmuştur bu soru.Genelde kız öğrencilerin ilk cevapları öğretmenlerinden de etkilenerek "öğretmen"  olan cevapları erkekler için o zamanki gündemde hangi meslekse, ailesinin asimilesi ile "doktor,mühendis" vb. olduğuna eminim.Benimde ilk yanıtım tabi ki öğretmenlikti hatta okulöncesi öğretmenliğiydi.Her ne kadar ailenin düşünceleri , öğretmenlerin popüler gördüğü mesleklerle bu sorunun cevabı her sene değişse de ben neticede bir okulöncesi öğretmeni oldum.

Çevremde insanlar hep hayatlarının dönüm noktasında onları destekleyen iyi bir öğretmeninden bahseder.Bu yüzden bana yakın olan, beni gerçekten olduğum gibi seven bir öğretmenim olmasını istemiştim.Ama sanırım bu düşüncem benim için hep bir ütopya olarak kaldı.

Öğretmenlerimden bir sürü şey öğrendim.İlk dayağımı anasınıfı öğretmenimden yemiştim.Arkadaşımı şikayet ettim diye tokat atmıştı öğretmenim bana.Çok küçük bir sebepti küçüklüğüme verip hiç vurmayabilirdi.Ben de öğrencilerimden hergün yüzlerce şikayet alıyorum.Ben anasınıfı öğretmenimden dayak atmamam gerektiğini öğrendim.İlkokulda çok içine kapanıktım öğretmenin ödev olarak verdiği konuyu çalışır giderdim fakat cesaretim olmadığı için çıkıp anlatmazdım.Öğretmenimin sıra dayağı çektiği öğrencilerinden olurdum hep.Ben İlkokul öğretmenimden cesareti olmayan öğrencilere de söz hakkı tanımam gerektiğini öğrendim.Lise de fizik sınavının ortasında arkadaşım sayfama bakmaya çalışıyor ben izin vermiyordum.Öğretmenim beni dinlemeden yargıya vardı ve sınavın ortasında en sertinden bir tokat yapıştırdı.Ben fizik öğretmenimden öğrencilerimi yargılamadan önce dinlemem gerektiğini öğrendim.Lise ikinci sınıfta biyoloji öğretmenim sayısalı değilde eşit ağırlığı seçtiğim için hayal kırıklığına uğradığını söyledi.Ben biyoloji öğretmenimden öğrencilerimin tercihlerine saygı göstermeyi öğrendim.Matematik öğretmenim okulöncesi öğretmenliğini seçtiğim için beni küçümsedi.Ben matematik öğretmenimden her neyi seçerse seçsin öğrencimle gurur duymam gerektiğini öğrendim.Üniversitede bölüm başkanı olan hocamız sınıf birincisine bambaşka davranırdı.Ondan da bütün öğrencilerime eşit davranmam gerektiğini öğrendim.

Gördüğünüz üzere gerçekten beni anlayan bir öğretmenim olmadı.En sonunda ben böyle olmayacağım diye kendi kendime söz verdim.Ben öğrencilerime hem arkadaş, hem de gerçek bir öğretmen olmayı hedefliyorum.Umarım ben gerçekten öğrencilerimi anlayan , onların kişisel gelişimlerine katkı sağlayan unutamayacakları bir öğretmen olurum.Umarım hep kızgınlıkla hatırlanan değil gülümseyerek tatlı bir hatıra olarak anlatılan bir öğretmen olurum.Tüm meslektaşlarımın ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN!

Not:Resim öğrencimin gözünden ben :)

BAŞÖĞRETMENİM ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN!